11 Ağustos 2013 Pazar

Kalbimi kıyıya çektim…


Hayal bir aşktı. Kalp kapakçığı hep ona açılıyordu. Işıktı. Karanlık bir dünyadan kurtarıp, kendi ışığıyla kör eden bir ışıktı.
Ben seni bir uzak okyanusun derinliğinde buldum da sevdim, parlak bir inciydin benim için. Ben seni soğuk ve yağmurlu bir günde, Seni düşünürken gülüşündeki sıcaklığın içime dolup da beni sardığı bir anda sevdim. Seni sadece boyun saçların ya da gözlerin, güzel bir yüzün var diye değil… Fikirlerinle, konuşmandaki güzelliğin ve benim o kor halde yanan yüreğimle sevdim. Ben seni derinden ve hissederek sevdim, her kalp atışımda vücudumun dört bir köşesine yayıldığını beni sardığını her nefes alışımda ciğerlerime işlediğini bilerek sevdim… Yaz sıcağında uyuyamayıp sıkıntılarım olduğun ve rüyalarımda buluştuğumuz gecelerde sevdim. Seni ellerinden tutup kanımın kaynadığı kalbimin yerinden fırlayacağını hissettiğim anlarda; o ıslak dudaklarınla beni sevdiğini söyleyeceğin anları düşünerek sevdim… Ben seni o sensiz anlardaki boş ve değersiz geçen dakikalarda, kayıp zamanlarımızda, seni arayıp bulamadığım, çaresizlik içinde olduğum, içki sofralarını dost bildiğim anlarda sevdim. Ama korkuyorum! Korkuyorum evet; seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten. Bir çiçek misali ne ellemeye ne de koparmaya kıyamıyorum uzaktan seyrediyorum çünkü; her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi… Sen olduğun gibi… Dünya olduğu gibi… Ne bir mükâfat verdin bana ne bir ceza. Ama cennetini de biliyorum, cehennemini de. "Seni uzaktan seviyorum...." diye düşünüyorum içimden. "Yaklaşmadan, anlatmadan, anlaşılmadan... Ben seni beklentisiz seviyorum. Hiçbir şey ummadan, talepte bulunmadan, hayal bile kurmadan. Kendi içimde taşıdığım sessiz sedasız bir sır bu. Ben belki de senden çok bu sırrı seviyorum."
Sırrın senden bile güzel çünkü senden bile özel. Sırrın bir mum alevi, sırf yanmaya devam etsin diye karanlığı gündüze yeğliyorum. Kimse bilmiyor, bilmesi de gerekmiyor. Hem kim ne anlar? Ateş bu, hep düştüğü yeri yakar. Bense ne bir şeyleri değiştirmek peşindeyim, ne bir yere varmak. Ne sahip olmak derdindeyim, ne kendimi kanıtlamak. Her şey olduğu gibi kalsın istiyorum. Ben hep bir sıfır mağlup olayım; sen hep uzak bir hayalden ibaret. Sen olduğun gibi kal. Ulaşılmaz. Dokunulmaz. Koklanılmaz. Ben olduğum gibi. Dünya olduğu gibi. Ben senin ismini tutuyorum ağzımda, damağımda, ruhumda. Kaygılarını biliyorum, yalnızlıklarını, kırgınlıklarını ve hırslarını da. Kalbinin ritmini duyuyorum; yanında olmasam, elini tutmasam da. Seni olduğun gibi sevdim, tüm günahların ve arızalarınla. Uzaktan sevmenin en güzel yanı bu zaten. Kimseyi değiştirmeye kalkmıyorsun. Her şeyi olduğu gibi kabulleniyorsun. Aynı gök kubbenin altında yaşadığımızı bilmek yetiyor bana. Başımızı kaldırdığımızda gördüğümüz sema aynı, yıldızlar aynı, dolunay aynı. Bunu bilmek yetiyor bana. Umurumda değil ki nerede uyuyorsun, kimin yanında.

Bacağında kurşun parçasıyla yaşayan bir asker gibiyim. Etimde yabancı bir madde, kemiğimde bir metal parçası gibi duruyor aşkın bende. Başkası duysa korkar, "aman" der. "Nasıl olur? Böyle de yaşanır mı?" Hâlbuki ben alıştım. Rahatsız etmiyor beni, onu anladım. Şarapnel ve ben, gül gibi geçiniyoruz, yan yana ama karışmadan birbirimize. Kalbimi kıyıya çektim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder