30 Ağustos 2014 Cumartesi

masada kalan

     Ben gecenin saçma bir saatinde masadan kalkmadan önce her şey yolundaydı. Ne olduysa mutfağa gidip kendime makinadan bir kahve aldığım sırada oldu.

     Mutfaktan döndüğümde bomboş buldum etrafı. İçinde üç beş kişinin olduğu bir öykü olacaktı buralarda. Kelimeler duruyordu yalnızca. Kim bilir nereye gitmişti o öyküye yazılacak insanlar? Bir sürü başıboş kelime kalmış masada. Hangisini hangisinin yanına koyacağım belirsiz. Seni de davet edemiyorum ki ne vakittir aralarına, olsaydın burada birazını sana pay eder, tamamlardım yazıyı. Baş başa kaldım işte şimdi kelimelerle. Bazı geceler hangi kelime gelse yanıma, bir bahane bulup kovarım ben. Öykülerin en boktan adamı olabilirim. En huysuzu, baş edilmezi. Oysa şimdi elimde kendimden başka kimse yok. Pencereden esen rüzgarla masadan uçuşan kelimeleri toparlayıp bir araya getirmem gerekiyor. Uyuyacağım ve tüm gece evi talan etsinler istemiyorum.


     Kelimelerle baş başa kaldığımda genellikle hüzünlenirim ben. “Kalemim karamsardır benim.” Uykusuzluk ve gece, karanlığı çağırıyor. Yine öyle oldu. Havada uçuşan birkaç kelimeyi topladım: yalnız, ezgi, aslı gibidir hayat, hayal, pencere… Tek başıma tamamlayacağım kelimeler değil bunlar. Bir gece seni çağıracağım yazıya, o zaman baştan başlarız. 

29 Ağustos 2014 Cuma

deli düşünceler...

     Sessiz ve uykusuz bir gecenin içinde saklı karanlıklarda, üzeri örtülü bedenlerin en açık rüyalarında gizli yalanlar.

     Yalanlara sarınacak bedenler. Yalanlarla güzelleşecek. Süslenecek. Yalanlarla yarattığı bu güzelliğin beğenilmesini isteyecek. Tapınmayı bekleyecek; her gün, her an, yeniden ve yeniden bir ben, bir sen, bir biz inşa ederek…

     Yalandan yanan yüreğini başkasının ellerine sunmak mümkün mü? mümkün mü aşk? sevgi?

     Kaç elin var, kaç ayağın, kaç gözün, kaç yüreğin, kaç ben’in, sen'in, siz'in? Çatlaklardan sızan birkaç kelime, kimin? Kimin kelimeleri, kelimelerin, kelimeleri?

     Bu bir rüya deyip dalmalı rüyaya; ya da uyanmalı rüyadan korkutucu gerçeğe. Toprağa çizilmiş bir çembere hapsolmalı, kurtulup çarptığın köşelerden; ya da durmalı… ya da… durma...

     İnsan bir rüyanın içinde… çıplak. Bir tarafı yalan, dolan... bir tarafı isyan; diğer tarafı… diğer tarafı?
bu bir rüya sadece; uyan. bu bir rüya. Uyansana! U-yan sana… Yan sana… yan!

     Dokunmaktan korkan parmakların ucunda, dipsiz umutlar.

     Saklı olan her ne varsa… hiç kimse, hiç birimiz göründüğü gibi değil...

(gazeteye yazılacak disleksi konusu üzerine çalışırken kafada dönen deli düşünceler)