Ben
gecenin saçma bir saatinde masadan kalkmadan önce her şey
yolundaydı. Ne olduysa mutfağa gidip kendime makinadan bir kahve
aldığım sırada oldu.
Mutfaktan
döndüğümde bomboş buldum etrafı. İçinde üç beş kişinin
olduğu bir öykü olacaktı buralarda. Kelimeler duruyordu yalnızca.
Kim bilir nereye gitmişti o öyküye yazılacak insanlar? Bir sürü
başıboş kelime kalmış masada. Hangisini hangisinin yanına
koyacağım belirsiz. Seni de davet edemiyorum ki ne vakittir
aralarına, olsaydın burada birazını sana pay eder, tamamlardım
yazıyı. Baş başa kaldım işte şimdi kelimelerle. Bazı geceler
hangi kelime gelse yanıma, bir bahane bulup kovarım ben. Öykülerin
en boktan adamı olabilirim. En huysuzu, baş edilmezi. Oysa şimdi
elimde kendimden başka kimse yok. Pencereden esen rüzgarla masadan
uçuşan kelimeleri toparlayıp bir araya getirmem gerekiyor.
Uyuyacağım ve tüm gece evi talan etsinler istemiyorum.
Kelimelerle
baş başa kaldığımda genellikle hüzünlenirim ben. “Kalemim
karamsardır benim.” Uykusuzluk ve gece, karanlığı çağırıyor.
Yine öyle oldu. Havada uçuşan birkaç kelimeyi topladım: yalnız,
ezgi, aslı gibidir hayat, hayal, pencere… Tek başıma
tamamlayacağım kelimeler değil bunlar. Bir gece seni çağıracağım
yazıya, o zaman baştan başlarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder