28 Nisan 2014 Pazartesi

sabırlar zamanı...

Büyük sabırlar zamanındayız. Sürekli sabrımızın sınandığı ve tıpkı ateş alır gibi sevmelerimizden vazgeçirildiğimiz bir  zaman bu. Her gün yalancıktan, yapmacıktan bir sürü el sıkarak, gülümseyerek ve güzel sözler söylemek zorunda kalarak tamamladığımız hayatımızın kendisinden utandığımız bir çağ. Ve bu çağda bunca sahteliğe karşın ayıp olan küfretmek.
Tahammül etmemiz gerekenler artıyor her gün. Yapmacık nezaketlerimizle kırıldıkça kırılıyoruz. Oysa çoğu zaman ağız dolusu küfürle uyanmak istiyoruz güne ve kimi yüzler tükürülmek için duruyor önümüzde. Tahammül ettikçe söyleyemediklerimizi biriktiriyoruz ve “dilimizin ucunda küfre dönüyor her sözcük”.
Sabrediyoruz. Her şeye ve herkese sabrediyoruz.  Rüyalarımıza henüz reklam almıyorsak bugünlerimize şükredelim. Rüyalarımızın en güzel yerinde bir densiz çıkıp “Rüyalarınızı bizimle gerçekleştirin” demiyorsa henüz iyi günlerimizdeyiz demektir.
Fotoğraf: Beata Bieniak

14 Nisan 2014 Pazartesi

günışığı...

Yükseklerden ıslık öttürerek bir günışığı düşüyor. Güneşten açık olan pencereden bakıyorum dışarı doğru. O ışık yüzüme, göz kapaklarıma, kirpiklerime dokunuyor hissediyorum. Bir süre sessiz ve hareketsiz bekliyorum. Işık çok uzaklardan bir hikaye getiriyor sanki... Kulak veriyorum... Garip... Dinlediğim hikaye içimi acıtıyor. Işığın sesi bulutların araya girmesiyle zaman zaman kesiliyor. Anlatılan hikaye yarım kalıyor... Bulunduğum yerin farkına varıyorum…

Sıcak havanın rengi sarıdır, fakat sıcağa rağmen havada mavi gri bir görüntü var. Gökyüzündeki bulutlarkeşke yağacak yağmurun habercisi olsa, öyle umuyorum…Yağmur hem ışığın, hem de benim öykülerimi toprağa karıştıracak ve rahatlayacağız…

Olmuyor. Işık yarım kalan öyküsünü bırakıyor. Yağmur yağmıyor. Birden fark ediyorum ki, biz de binalar gibi buraya terk edilmişiz aslında.
Fotoğraf: Beata Bieniak

9 Nisan 2014 Çarşamba

yazamamak...

Normalde akıp giden kelimelerimi durdurmak için çırpınır, kendime sürekli aynı şeyi hatırlatırdım kimse uzun yazıları sevmez. kısa ve öz olsun!- Ancak o kısa ve öz yazıları da bir türlü başaramaz, aynı şeyi yinelerdim kendime.

Bu sefer öyle olmadı.
Son yirmi gündür, açıp açıp kapattığım bir sayfa haline geldi. Neresinden başlasam, ne anlatsam bilemedim.

Şöyle midir ya da,
Bazen konuşacakları olsa da, susmayı tercih eder insan.
Başka başka şeylerden konuşur da, bambaşka şeyler anlatır aslında.

çocuklar ölürken yazamıyorum...