20 Aralık 2013 Cuma

“Büyümenin yaşlanmak demek olduğunu bilmiyordum"

Konservatuvar sınavlarına hazırlanırken okumuştum Tezer Özlü'nün "Yaşamın Ucuna Yolculuk" adlı kitabını... Erzurum'da bir kitapçıda bulmuştum o zaman... Gitmek istemek ile ilgili tüm anıları yine karlı bir şehirde sahafta denk gelerek hatırladım...
Tezer Özlü, yaşarken yayımladığı üç "farklı" kitabıyla edebiyatımızın çok erken yaşta yitirdiği en özgün kalemlerden biri oldu.
Herkesin bir duvarı vardır, ardında kendini güvende hissettiği. Kaçarken sığındığı, bulunmak istediğinde bir adım öne çıktığı. Yaşamın ve insanların verdiği tedirginlikle, korkularıyla birlikte arkasına sığındıkları o duvar onları ne kadar korur bilinmez... Belki de bu yüzden bazıları o duvarın ardına saklanmak yerine içine hapseder kendini. Ve her yere kendisiyle birlikte taşır duvarını da.
Omuzlarından aşağıya dökülen uzun sarı saçlarına, Modigliani’nin kadınlarını anımsatan eğik duruşuna, uzun parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarasına, melankolik tebessümüne bakarken onun sesini duymaya çalışıyordum. “İnce bacaklarımla aydınlık yaz günlerinde yokuşu koşuyorum” diye başlayan sert hayat hikâyesini okuduktan sonra  ruhum bir daha huzur bulmadı. Sadece kitap yüzünden değil, büyüyordum.
Tezer Özlü’nün yazdıklarını gençken okuyanların pek çoğu, çocuksu bir heyecanla kendi hayatında iz bırakanları yazmak istemiştir muhtemelen. Onun orta sınıfın alışkanlıklarına, beğenilerine aldırmadan, sözcüklerin uyumunu pek düşünmeden, insanlara nasıl dokunacağını hesap etmeden yazdığı ‘kolay’ cümlelerini okuyunca yazmanın çok basit olduğunu düşünürseniz fena halde yanılabilirsiniz. Öyle can yakan, sade bir üslubun kendiliğinden akışını sezebilmek, doğallığını anlayabilmek için, bir yazarın kendisiyle acıları arasına koyduğu mesafenin derinliğini de hissedebilmek gerekiyor çünkü.
Anılarından yola çıkarak yazdığı "Çocukluğun Soğuk Geceleri " tam bir sessiz çığlık gibidir. Burada yaşam ve ölüm olarak çıkar karşımıza. Ve şöyle der:" Gece gündüz kendimi öldürmeyi düşünüyorum. Bunun belli bir nedeni yok. Yaşansa da olur yaşanmasa da. Bir kaygı yalnız. Beni, kendimi öldürmeye iten bir kaygı. Karanlık bir gecenin geç vaktinde kalkıyorum. Herkes her geceki uykusunu uyuyor. Ev soğuk."
Tezer Özlü, varoluşunun herhangi bir zamanında, kendisini içine hapsettiği gizli duvarıyla birlikte yaşamın ucuna doğru bir yolculuğa çıkıyor. İçindeki acıları, ruhundaki uyumsuzluğu sağaltabilmek adına yaşamın anlamını bulmaya çabalıyor. " Her gidiş, her yolculuk, kendi 'beninin' bilinmeyenine doğru, bilmek için bir iniştir." Derken, bu inişte Pavese ile birlikte Kafka ve Svevo'nun izini sürüyor. Kendisiyle ve yaşamla hesaplaşırken, onlarla da yüzleşiyor.
Yaşamın onun için tek anlamı vardır: Gitmek!
"Kalıplardan kaçmak için gidiyorum. Gitmekten yılmayacağım. Kentlere gitmek, kocalara gitmek, geri dönmek, ülkelere gitmek, tımarhaneye gitmek, gene gitmek, gene gelmek, hiçbir şey yıldırmayacak beni. Yaşamı "gitmek" olarak algılıyorum."
Gitmek bazen intiharla eş anlamlıdır. Özlü, bir kaç kez denemiştir bunu. Kafka'nın, Svevo'nun mezarları başında onlarla konuşur Tezer Özlü. Pavese'nin intihar ettiği otelde, Otel Roma'nın 305 nolu odasında geçmişten kalan o ölüm ve intihar kokusunu duymak ister. O anı yaşar kendi içinde. "Orada yalnızlık, en büyük yalnızlık içinde yitiyor. Hiçlikte." diye düşünür. Ve kitabını Pavese'nin "Ve yaşam yalnız rüzgar, yalnız gökyüzü, yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi?" sorusu ile noktalar.
Tezer Özlü, 1983 yılında Almanya'da Marburg Yazın Ödülü verilen bu anlatısını "Bir İntiharın İzinde" adı altında Almanca olarak yazar. Daha sonra "

Yaşamın Ucuna Yolculuk" adıyla yazarı tarafından Türkçeye çevrilen bu kitap, yaşamı sorgulamasının yanısıra, " Edebiyat, yaşam ve ölümün sınırlarının artık acıları tutamadığı, tutmaya yeterli olmadığı yerde başlamıyor mu?" sorusuna da yanıt arar bir anlamda.
Özlü anlatı boyunca yolculuk yapıyor ,gidiyor kendinden uzaklaşmayamı çalışıyor, kendisiyle mi yüzleşiyor bu ayrımı yapmakta zorlanıyorsunuz bazen de yaşamın ondaki karşılığının gitmek olduğunu düşündürüyor. Ama Özlü en son şu cümle ile sonlandırmış bu mistik yolculuğunu,anlatısını: ”Ve yaşam yalnız rüzgar ,yalnız gökyüzü,yalnız yapraklar ve yalnız hiç değil mi.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder