20 Ocak 2014 Pazartesi

Boris Vian: Su gibi yakan, ateş gibi boğan samimi bir insan


Uzun yıllar önce kitaplarıyla tanıştığım en sert yazarlardan biridir Vian. Çok çeşitli eserler yazmış, roman, öykü, şiir ve müzik üzerine... Edebiyatın açık yürekli yazarı. Romantik, natüralist, sosyalist, mistik ve tüm bunlarla beraber absürt yazan bir adam. Şair, mühendis, senarist, kısa film amatörü, yaratıcı bir caz müzisyeni, tutku dolu bir trompetçi. Yaşamında kırkıncı yılını görmek istemeyen ve otuz dokuz yaşında yaşama veda eden, olması gerektiği gibi, aykırı ve başkaldıran bir insan Boris Vian.

Öyle bir kitap düşünün ki, kitabın henüz ilk sayfalarında size kendisinin ikinci kez okunması gerektiğini hissettirsin ve söz konusu kitabın sonunda bir son söz ‘yeniden okumadan önce’ başlığı altında incelensin. Hem de gecikmiş, sonradan yapılacak bir ikinci okuma değildir kastedilen; kitabın ilk okunmasından sonra ivedilikle gerçekleşmesi gereken bir ikinci okuma. İşte böyle ve daha fazlası olan, sınırları olmayan bir kitap Pekin’de Sonbahar. Her okunuşta okuyucuya farkı farklı hissettireceği için, ikinci bir okuma dahi yetersiz kalabilir. Bu sınırsız kitap ne kadar erken okunmaya başlanırsa o kadar derinleştirecektir okuyucuyu.

Pekin’de Sonbahar, Vian’ın kitapları arasında bir mola dönemi, step sahası gibi görülmektedir. Ancak nasıl bir geçiş ve dinleniş ise bu, kitabın sonuna gelindiğinde kişide başa dönme isteği uyanıyor. Sanki hala keşfedilmeyi bekleyen karakterler varmış ya da karakterlerin keşfedilmemiş daha pek çok yönü varmış gibi… Başka bir deyişle Boris Vian, sona vardığınızda bile, söyleme ihtimali olduğu şeyleri size hissettiriyor. Yani Vian işini oldukça iyi yapıyor: Yazmayı göze alarak hiç okunmayacakmış gibi dolu dolu yazıyor.

Bu romanda gereksizliğin vurgusu gereksiz bir işe girişilerek, aşkın yüceliği ise aşkın tüm yönleriyle ele alınarak işlenmiştir. Teknik bir adamın romantik, gerçekçi ve aslında gerçeküstü bir kitabı. Kitap, ne Pekin’de geçiyor ne de mevsimlerden sonbahar. Yazar, 1956’da söz konusu kitabın ikinci baskısına şu notu düşer: ‘… Eğer kitapta zamansal ve mekânsal yaklaşımlar belli yerlerde çakışıyorsa bu, tümüyle istenç dışı gerçekleşmiş bir şeydir.’ Alphonse Allais ise kitaba ilişkin şöyle bir açıklamada bulunuyor: ‘Ben bu kitaba Müfrezenin Şemsiyesi adını verirdim. Bunun iki nedeni var: Birincisi, kitapta şemsiyeye benzer hiçbir şey yok. Bir savaş birimi olarak değerlendirilen o çok önemli müfreze konusuna gelince ise; böyle bir şey aklımdan bile geçmedi.’

İşte Pekin’de Sonbahar, yazar ile bütünsel müzikli bir fırtınada yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu ve bu yolculukta bol bol güldürüyor; hem de kum fırtınalarında bile rahatça. Çünkü bu romanda hiçliğe dair her şey var.

Vian’ın Jöleli Şarkılar isimli şiir kitabında ise erotizmin haricinde kendi yaşamıyla da ilgili mısralara rastlamak mümkün. Ayrıca Simon de Beauvoir, Jean Paul Sartre, Lucien Coutaud, Edith Piaf gibi pek çok yazar ve sanatçıya ithaf edilmiş şiirler de kitapta mevcut.

Ama işisel olarak beni en etkileyen; Boris Vian’ın ‘Vernon Sullivan’ takma adıyla yayımladığı ve ilk taşı ismiyle atan bir kitap: Mezarlarınıza Tüküreceğim.

Bu kitap zihin yoracak veya beyin fırtınasına sebep olacak türde bir kitap değil. Oldukça düz ve sade; fakat sadece teknik anlamda. Kitabın içeriği ise yalnız keskin tartışmalara neden olmakla kalmamış; kitap, ayrıca ülkemizde de ‘on sekiz yaşından büyükler için uygundur’ ibaresini üzerinde taşıyarak ahlakî açıdan zararlı bulunmuştur.


1946’da yazılan, 1949’da ‘ahlakî değerlere hakaret’ ettiğinin düşünülmesi ile yasaklanan kitabın 1989 basımının son sayfalarında Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’nun kitap hakkındaki karar incelemesi var. Kitabın sakıncalı cümleleri tek tek incelemeye alınmış. Kararda tek bir karşı oy söz konusu. Esasen bu kısım gayet ilgi çekici. Çünkü karşı oy ‘kitap ahlakî açıdan uygundur’ demiyor sanılanın aksine. Bir kitabın ahlakî değerlere uygun olmaması için öncelikle onun bir edebî metin niteliğini haiz olması gerekir. Fakat söz konusu incelemeye konu olan bu kitap, edebî bir değer taşımamaktadır, deniyor. Yani yazara ve onun eserine karşı somut bir yadsıma mevcut. Oysaki kitabın tek derdi ‘beyaz görünümlü zenci’ kişisinin vurguladığı ırkçılığı yansıtmak.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder