Bodrum'a
gittiniz mi? Şayet benim gibi bir Bodrum sever ve hayatının dönüm
noktalarında yolu Bodrum'la kesişmiş biriyseniz Cevat Şakir'i,
yani Halikarnas
Balıkçısı'nı
bilirsiniz.
“Merhaba! Yokuşbaşına
geldiğinde Bodrum’u göreceksin.
Sanma ki sen geldiğin gibi
gideceksin.
Senden öncekilerde hep
böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum’da
bırakıp gittiler”
Halikarnas Balıkçısı
Halikarnas Balıkçısı’nın hayat
hikâyesini okudunuz mu bilemem ama; bu hikâye bir imparatorluğun
dağılma sürecinde bir adada başlar. Balıkçı, ilk merhabasını
bu adada “maviye” adamıştır. Köklü bir ailesi vardır.
Kardeşleri de onun gibi sanata ilgi duyacak ve bu konuda başarılı
olacaklardır. İlk yazısını İkdam Gazetesi yayınlar. Oxford’da
okuduğu yıllarda tanıştığı bir İtalyan kadınla ilk
evliliğini gerçekleştirir. Daha sonra iki defa daha evlenecek ve
bu evliliklerinden beş çocuğu olacaktır. Sanırım Azra Erhat ile
yaşadığı aşk tüm evliliklerinin üstündedir. Bu konuda ikisi
de konuşmaz. İtalya’dan döndüğünde hayatını altüst edecek
o olayı yaşar. Afyon’daki çiftliklerinde konusu “muallâk”
olan bir tartışma sırasında babasını vurur. On beş yıllık
kürek cezasının yedinci yılında hastalığı sebebiyle tahliye
edilir. İstanbul’da çeşitli dergilerde çalışmaya başlar.
Dergilere yaptığı karikatür ve kapak çalışmaları ilgi çeker.
Hayatının akışı normale döndüğü
sırada “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa
Nasıl Giderler” adlı yazısı başına dert açacaktır. İstiklal
Mahkemesi, memlekette isyan olduğu bir sırada yayımlanan bu
yazının “askeri isyana teşvik” suçunu işlediğine karar
verir. Bodrum’a sürgün edilir. İşte bu sürgün artık bir
“mavi sürgün”dür. Cevat Şakir, Bodrum’a yerleşmeye karar
verir. Yazılarında kullanacağı mahlası da Bodrum’un antik
çağdaki ismi olacaktır. Artık Cevat Şakir olarak değil
Halikarnas Balıkçısı olarak anılır.
Halikarnas Balıkçısı ilk iş olarak
Bodrumlu balıkçılarla tanışır. Onlara yeni olta takımları
alır ve sünger avcılığını yaygınlaştırır. Tüm
unvanlarından, soylu aile yapısından sıyrılarak Bodrumlu bir
balıkçı olmaya karar vermiştir. Arkadaşlarıyla beraber çıktığı
deniz yolculuklarına “mavi yolculuk” ismini verir. Balıkçı’nın
mavi yolculuğu bugünkü lükslerin hepsinden uzaktır. Denizle baş
başa kalmak ister. Bu yüzden yolculuklarında gazete okumaz, radyo
dinlemez. Yanına sadece su, istanköy peksimeti, peynir, tütün ve
rakı alır. Bu yolculukların eserlerindeki payı büyüktür. Mavi
yolculuklarından sonra bir vazgeçilmezi de ağaç dikmektir.
Bodrum’un ilk palmiyelerini diker. Kendisini Bodrum’un bahçıvanı
olarak tanıttığı yıllarda, ceplerine doldurduğu tohumları köşe
bucak her yere serpiştirir. Bodrum’a âşık olmuştur. Bu aşkını
turist rehberliği yaparak insanlara aktarır. Bodrum’u insanın
bir kere gördükten sonra terk edemeyeceği bir cennet olarak
tanımlar. Hayatının son 25 yılını Bodrum’a adamıştır.
İzmir’de kemik kanseri sebebiyle vefat ettiğinde büyük
ihtimalle Bodrum’u düşünüyordu. Mezarı Bodrum’un Türbe
Tepesi’ne yapılır ve zorunluluklar sebebiyle geldiği Ege’de,
denize bırakılmış bir çiçektir artık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder