11 Ocak 2014 Cumartesi

Cevat Şakir'den Halikarnas Balıkçısı'na...


Bodrum'a gittiniz mi? Şayet benim gibi bir Bodrum sever ve hayatının dönüm noktalarında yolu Bodrum'la kesişmiş biriyseniz Cevat Şakir'i, yani Halikarnas Balıkçısı'nı bilirsiniz.

Merhaba! Yokuşbaşına geldiğinde Bodrum’u göreceksin.
Sanma ki sen geldiğin gibi gideceksin.
Senden öncekilerde hep böyleydiler.
Akıllarını hep Bodrum’da bırakıp gittiler”
Halikarnas Balıkçısı

Halikarnas Balıkçısı’nın hayat hikâyesini okudunuz mu bilemem ama; bu hikâye bir imparatorluğun dağılma sürecinde bir adada başlar. Balıkçı, ilk merhabasını bu adada “maviye” adamıştır. Köklü bir ailesi vardır. Kardeşleri de onun gibi sanata ilgi duyacak ve bu konuda başarılı olacaklardır. İlk yazısını İkdam Gazetesi yayınlar. Oxford’da okuduğu yıllarda tanıştığı bir İtalyan kadınla ilk evliliğini gerçekleştirir. Daha sonra iki defa daha evlenecek ve bu evliliklerinden beş çocuğu olacaktır. Sanırım Azra Erhat ile yaşadığı aşk tüm evliliklerinin üstündedir. Bu konuda ikisi de konuşmaz. İtalya’dan döndüğünde hayatını altüst edecek o olayı yaşar. Afyon’daki çiftliklerinde konusu “muallâk” olan bir tartışma sırasında babasını vurur. On beş yıllık kürek cezasının yedinci yılında hastalığı sebebiyle tahliye edilir. İstanbul’da çeşitli dergilerde çalışmaya başlar. Dergilere yaptığı karikatür ve kapak çalışmaları ilgi çeker.

Hayatının akışı normale döndüğü sırada “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” adlı yazısı başına dert açacaktır. İstiklal Mahkemesi, memlekette isyan olduğu bir sırada yayımlanan bu yazının “askeri isyana teşvik” suçunu işlediğine karar verir. Bodrum’a sürgün edilir. İşte bu sürgün artık bir “mavi sürgün”dür. Cevat Şakir, Bodrum’a yerleşmeye karar verir. Yazılarında kullanacağı mahlası da Bodrum’un antik çağdaki ismi olacaktır. Artık Cevat Şakir olarak değil Halikarnas Balıkçısı olarak anılır.

Halikarnas Balıkçısı ilk iş olarak Bodrumlu balıkçılarla tanışır. Onlara yeni olta takımları alır ve sünger avcılığını yaygınlaştırır. Tüm unvanlarından, soylu aile yapısından sıyrılarak Bodrumlu bir balıkçı olmaya karar vermiştir. Arkadaşlarıyla beraber çıktığı deniz yolculuklarına “mavi yolculuk” ismini verir. Balıkçı’nın mavi yolculuğu bugünkü lükslerin hepsinden uzaktır. Denizle baş başa kalmak ister. Bu yüzden yolculuklarında gazete okumaz, radyo dinlemez. Yanına sadece su, istanköy peksimeti, peynir, tütün ve rakı alır. Bu yolculukların eserlerindeki payı büyüktür. Mavi yolculuklarından sonra bir vazgeçilmezi de ağaç dikmektir. Bodrum’un ilk palmiyelerini diker. Kendisini Bodrum’un bahçıvanı olarak tanıttığı yıllarda, ceplerine doldurduğu tohumları köşe bucak her yere serpiştirir. Bodrum’a âşık olmuştur. Bu aşkını turist rehberliği yaparak insanlara aktarır. Bodrum’u insanın bir kere gördükten sonra terk edemeyeceği bir cennet olarak tanımlar. Hayatının son 25 yılını Bodrum’a adamıştır. İzmir’de kemik kanseri sebebiyle vefat ettiğinde büyük ihtimalle Bodrum’u düşünüyordu. Mezarı Bodrum’un Türbe Tepesi’ne yapılır ve zorunluluklar sebebiyle geldiği Ege’de, denize bırakılmış bir çiçektir artık…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder