19 Ocak 2014 Pazar

yalnızlık bana kaldı

şarkı eşiliğinde daha iyi gelecektir...

yine gece evde bir başıma otururken kafamdaki böceklerin sorularıyla uğraşıyorum. seslerini bu sıralar dahada yükseltir oldular. susturamıyorum, boğamıyorum...
yalnız yürüyüş yapmak, konsere gitmek, şarap içmek. düşününce çok hoş şeyler. daha doğrusu alışınca güzelleşecek durumlar. peki bu yalnızlaşmaya alışmak zor oldu mu?
buna bir sürü yanıt verebiliyorum içimden, dışımdan, uzaklardan, geçen günlerde uzayda bir başına kaybolmuş hisseden kozmonot yanımdan...
ilk başta; Yalnızlık zordur. Ben aslında hayatım boyunca hep yalnızdım. Herkes kadar yalnızdım yada herkesten biraz daha fazla... Yalnızlık hayatım boyunca nereye gitsem peşimi hiç bırakmadı. Her yerde; evde, sokakta, arabada, en kalabalık olduğumuz anlarda bile. Kaldırım ve dükkanlarda... Her yerde. Kaçış yok...
Sonrasında başka bir yanıt beliriyor içimde; ve aslında benimki yalnızlıktan ziyade “bireysellik” gibi bir şey sanırım. çünkü, bu konuda çok şanslıyım ki, hayatımın hemen her döneminde çok sevdiğim arkadaşlarım, dostlarım oldu, varlar. bir şeye canım sıkılsa ya da diyelim konuşma ihtiyacı duysam yanımda olacak ve ne kadar saçmalarsam saçmalayayım beni anlayacak insanlar. yani, yalnız gibi de değilim.
sadece, geniş sohbet masalarının, partilerin insanı değilim ya da mesela, günlük hayatta şöyle bir merhabalaşmamın olduğu bir grup insanla kalkıp bir yerlere gitmem genelde, eğlenceyi ya da dertleşmeyi yalnızca bana yakın insanlarla yaşamayı severim özetle ve bu da sosyal çevremin az kişiyle sınırlı kalmasına ve insanların benim ne kadar yalnız olduğumu düşünmelerine yol açıyor.
çok sevdiğim, dengeli bir yalnızlığım, kendi dünyam var ve sanırım orası, kendimi en rahat hissettiğim yer.
ama şunu söyleyebilirim; yalnızlığınla mutlu olabilmek için, kendine vakit ayırmaktan, kendini geliştirmekten yani “kendine, kendin için yatırım yapmaktan” hoşlanman gerekiyor.
yanında tek bir insan bile kalmaması ihtimalinde, kendine "korkma ben varım" diyebileceğini bilmek, gerçekten güzel bir his bana göre. çünkü bunu çok içten diyecek insanlar bir gün korktuğunu söylediğinde, yanımda ol dediğinde mazeret üretiyorlar.
ve bu şekilde; kurduğun her arkadaşlığın, dostluğun ya da diyelim kadın-erkek ilişkisinin, yalnızlıktan kurtulmak, çünkü, günümüzde pek çok ilişkinin kurulduğu temel bu, falan için değil, gerçekten istediğin için geliştiğini biliyorsun.
Hayatımdaki her bir insan ayrı ayrı önem kazanıyor.
Ve inan bana kendim; yalnız yapılan yürüyüşler, gidilen konserler, bir kafeye tek başına oturup insanları gözlemlemek, bir bankta oturup kendini sadece “düşünme eylemi”ne bırakmak…
Bunlar güzel şeyler.
haa işin dürüstçe ve bu kadar cool olmayan bir teşvik nedeni daha var.  "bu hayatta kendinlesin koçum, buna göre yaşayacaksın”, bir çeşit önemli aydınlanma noktasıydı benim için. çünkü sevdiklerin seni yalnızlığına atarak gidiyorlar her seferinde. büyükbabam öyle yaptı, bir anda gidiverdi, ilk büyük yalnızlık, sonra anne ve baba boşandı, tüm acıları çocukların kucaklarına bıraktılar, kendileriyle o kadar meşguldüler ki, bizi hatırladıklarında iş çok geçmişti. eh aşk hayatı da öyle. hayatıma giren tüm dişiler için aynı hisleri beslemedim sonuçta. ama büyük üçlü "Z", "A", "M" (ilişkilerin sonları niye kötü belli tabi, baş harfleri zam mı olur yaa) zor zamanlarda gittiler. acıttılar. bazen bilerek can yaktılar. yalnızlığın içine ittiler. her üçünde de içimde farklı ateşler yandı.
Bir gün biri çıkar karşına bütün dünyan alt üst olur. Ne diyeceğini, ne söyleyeceğini şaşırırsın. Doğru düzgün düşünemezsin bile, bütün dünyan o olur. Yanındayken bile bir gün çekip gidecek diye korkarsın. Ne öpmeye kıyabilirsin ne bakmaya. Ne zaman onu düşünsen sol kaburgan ağrır. Ağlamak istersin, ağlayamazsın.
böyle hissede hissede gittiler... yalnızlık bana kaldı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder