18 Ocak 2014 Cumartesi

Sonsuzluk ve bir gün

Uzun uzun suskunluklarla doldurulmuş mektuplar yazıyorum, bir anlayanı vardır elbet. Cem Mumcu'nun da dediği gibi; "benim en yakın dostlarım, birlikte sınırsızca susabildiklerim"
Başka bir şey söyleyemiyorum.
Bir şey daha… Bursa’da sabah ezanının okunduğu saatlerde artık anlamıştım: Onların, yani insanların dünyasıydı gerçek dünya, gerçekdışı olan bendim. Onlar soluk alıp veriyor, değişiyor, yapıyor, kuruyor, istiyor, çiftleşiyor, kızıyor, ağlıyor, kahkahalar atıyor, sağ kalıyordu. Ben seyrediyordum. Yaşamın yüreğinde bir soru işaretinden başka bir şey değildim.
Ve bir şey... Sana söyleyemediklerimi hamam böceklerine söyleyeceğim.. bazen hayatın varlığının tek kanıtıdır onlar. hem Bukowski ne diyordu Sarhoş Çal Piyanoyu'da; "muhabbet edecek bir hamam böceği bile bulamıyorum" Susuyoruz bak hep. Söyleyemediklerimizi susuyor, bilmediklerimizi konuşuyoruz
Ve bir şey… hayal kurarım, en zevksiz acıklı şeylere gözyaşı dökerim de kendimi bilmem. Biz bilmeyiz birbirimizi, böylesine mutlu değil miyiz bazen? Bu evrende her şeyi silecek birileri. Bu önemli değil, belki de biz diye bir şey de yok, çoktan tükenmişiz. Bırakıp bırakıp uzak kentlere bile gidemeyiz. Hem bak, bizi ağaçlandırmak güçtür, ya içimizdeki çöl?

Ve bir şey daha... Gülmeli şeyler okuyalım mesela. Gülünce çocukluğum ara sokaklarda bağırışlar içinde oyun oynuyor. Çocuklaşacağım tutuyor. Hem biliyor musun, insanların çoğu yoksul değil, yoksun. Kaybediyorum varlık telaşesini. Bir tenden bir tene akmakla, almaklığı hiç bitmiyor ki .
Son bir şey daha; olmayacak şeyler yüzünden oluyor hep bu olanlar. Gittiğin yerlerden hiç bayram getirmiyorsun mesela. Kağıtlara geçirmeyi unuttuğum kısa öyküler yazıyorum, hepsi komik, tuhaf ve acıklı. Yani iki kişilik… Ben ve bana ait...
Unutuluyor söylenceler. Yollar beni kahretmeye uzuyorlar. Halbuki seni ve gülüşünü taşıyan otomobiller ne güzeldir. Mektuplar iflah olmuyor, beklemek de. Herkes uyuyunca işçiliğini Turgut Uyar’ın yaptığı şiirlerden külah yapıp başıma, sana mektuplar örüyorum kalemle. “gülümsemen güzel, gülümse!” diyordum eski mektupların birinde.
Sonra bir filmden kopup gelen replikler uçuşuyor aklımda;
“Yarın ne kadar sürer diye bir soru sormuştum Anna, hatırladın mı? Sonsuzluk ve bir gün kadar…”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder