7 Ocak 2014 Salı

"ölmeden önce herkes bekleme anları için pişman"

Bir süre alıp başımı uzaklara gitsem, şu şehirden, şu garip ülkeden uzaklaşsam; kendime bir okuma yurdu bulsam. Televizyon izlemesem, gazete okumasam, medyadan uzak dursam, yalnızca okusam, okusam. Hatta yazı da yazmasam... 

Bu düşünceler geçerken aklımdan sevgili dostum Merve "ölmeden önce herkes bekleme anları için pişman" diye bir cümle kurdu. Kafamda döndü durdu... Gitmek bekleme süresini uzatmak. Her neyse, aslında gitmek bir şeyi değiştirmeyecek. bunun acı gerçeğini de Can Yücel kendine has üslubuyla harika anlatır; 
"Bu günlerde herkes gitmek istiyor / Küçük bir sahil kasabasına / Bir başka ülkeye, dağlara, uzaklara… / Hayatından memnun olan yok. / Kiminle konuşsam aynı sey… / Herşeyi, herkesi bırakıp gitme isteği. / Öyle “yanına almak istedigi üç şey” falan yok. / Bir kendisi / Bu yeter zaten. / Herşeyi, herkesi götürdün demektir.. / Keşke kendini bırakıp gidebilse insan. / Ama olmuyor. / Hani kendimizden razıyız diyelim, öteki de olmuyor. / Yani herşeyi yüzüstü bırakmak göze alınmıyor. / Böyle gidiyoruz işte. / Bir yanımız “kalk gidelim”, / öbür yanımız “otur” diyor. / “Otur” diyen kazanıyor. / O yan kalabalık zira… / İş, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, / Güvende olma dugusu… / En kötüsü alışkanlık / Alışkanlığın verdiği rahatlık, / Monotonluğun doğurduğu bıkkınlığı yeniyor. / Kalıyoruz… / Kuş olup uçmak isterken, ağaç olup kök salıyoruz. / Evlenmeler… / Bir çocuk daha doğurmalar… / Borçlara girmeler… / İşi büyütmeler… / Bir köpek bile bizi uçmaktan alıkoyabiliyor. / Misal ben… / Kapıdaki Rex’i bırakıp gidemiyorum. / Değil bu şehirden gitmek, / İki sokak öteye taşınamıyorum. / Alıp götürsem gelmez ki… / Bütün sokağın köpeği olduğunun farkında / Herkes onu o herkesi seviyor. / Hangi birimizle gitsin? / “Sırtında yumurta küfesi olmak” diye bir deyim vardır; / Evet, sırtımızda yumurta küfesi var hepimizin / Kendi imalatımız küfeler. / Ama eğreti de yaşanmaz ki bu dünyada. / Ölüm var zira. / Ölüme inat tutunmak lazım. / Bari ufak kaçışlar yapabilsek. / Var tabi yapanlar, ama az / Sadece kaymak tabakası / Hepimiz kaçabilsek… / Bütçe, zaman, keyif… Denk olsa. / Gün içinde mesela… / Küçücük gitmeler yapabilsek. / Ne mümkün / Sabah 9, aksam 18 / Sonra başka mecburiyetler / Sıkışıp kaldık. / Sırf yeme, içme, barınmanın bedeli / Bu kadar ağır olmamalı. / Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz. / Bir ömür karşılığı, bir ömür yani. / Ne saçma… / Bahar mıdır bizi bu hale getiren? / Galiba. / Ben her bahar aşık olmam ama / Her bahar gitmek isterim. / Gittiğim olmadı hiç. / Ama olsun… istemek de güzel"

Bu süreçte Can Babanın üzerine

Siddhattha Gotama'nın, Buddha olma sürecinde farkına vardığı 4 asıl gerçek hatırlamak ve tekrardan okumak gerekti; 
1- Yaşam acı çekmektir.
2- Acıların kaynağı arzularımızdır.
3- Acı çekmek yalnızca arzuların bertaraf edilmesiyle sona erdirilebilir.
4- "8 aşamalı asil yol" arzuyu bertaraf edebilir..

Gerçekten bazen insan,hayatın acı çektirdiğini düşünüyor. Acıların kaynağı da bitmeyen istek ve hayallerimiz..Bunlar olmadan da hayatın anlamı yok aslında..

8 aşamalı asil yol dedikleri; 
Doğru görüş ; İyi Niyet ; Doğru Söz ; Doğru Eylem ; Namuslu Kazanç ; Doğru Çaba ; Doğru Dikkat ; Doğru Konsantrasyon

Gitmekte asıl yolculuk kendi içimize olduğunda hayatın algılanması da görüntüsü de değişiyor. Budha'dan Can Baba'ya kadar... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder