Sporcular
artık sadece spor sahalarında yaptıkları ya da yapmadıklarıyla
değil, hayatlarının geri kalan her aşaması ile medyaya konu
olmakta ve birer rol modeli haline getirilmektedirler. Geçmişte
sporcuların performansı ön planda iken yeni dönemde en az
göstermiş oldukları performansları kadar, onlara atfedilen imajlara uygun saç şekilleri, gözlükleri, tırnaklarına
sürdükleri ojeleri, kılık-kıyafetleri, giydikleri ayakkabıların
rengine kadar pek çok şey de etkili olmaktadır.
Futbolun
80’li yıllarda ön plana çıkmasında dünyada yaşanan ekonomik
gelişmelerle, bu gelişmeleri sağlayan ideolojik yapı ile futbol
arasında kurulan birliktelik etkili olmuştur. 1980’lerde tüm
dünyada yaşanan liberal dalga futbolu da etkilemiş ve futbolun
metalaşma sürecinin hızlanmasını sağlamıştır. Kültürel
olanın ekonomik olandan ayrı tutulamadığı bu yeni dönemde
kültür sanayileri ekonomi açısından vazgeçilmez faaliyetler
haline dönüşmüşlerdir. Dünyanın giderek tek bir pazar haline
getirilmesine yol açan bu yeni süreç “küreselleşme” olarak
nitelendirilmektedir. Futbol imparatorluğu tartışmasız en
evrensel imparatorluktur. Otoritesi çok daha eksiksiz ve sağlamdır,
çünkü barışçıldır. P.Boniface, Futbol ve Küreselleşme adlı
kitabında “Futbol,
küreselleşmenin demokrasiden, piyasa ekonomisinden ya da
internetten kesinlikle çok daha fazla ilk örneğidir”
der.
Futbol,
içinde bulunduğumuz dönemin en etkili iktidar nesnelerinden bir
tanesine dönüşmüştür ve bu yüzden de futboldan söz ettiğimiz
her an, aynı zamanda
ekonomiden-siyasetten-kimlikten-şiddetten-toplumsal yaşantı
içerisindeki birtakım değişmelerden ve sıkıntılardan da söz
ediyor olmaktayız. Bir oyun olmanın ötesinde futbol, toplumsal
yaşam içerisinde bir ‘minyatür’ model olarak işlev görmekte
ve onun üzerinden toplumsal yaşama bir takım rol ve değer
transferleri gerçekleştirilmektedir. İşte bu yüzden futbolun
‘endüstriyel futbol’ olarak adlandırılması sonrasında,
oynanan oyunun artık futbol olmadığının net bir biçimde dile
getirilmesi büyük önem arz etmektedir. Çünkü hayatımızın her
alanı ile ilintilendirilen oyun aracılığı ile, yeni dönemde
yaratılan sanal kimlikler (taraftarların âidiyet bilinçleri ve
kimlik oluşumları) ile ‘mış gibi’ olma hâli sonrasında bu
oyun üzerinden gerçekleştirilen değerler transferleri arasında
doğrudan bir bağlantı söz konusudur.
Endüstriyel
futbolla ilgilenen dört farklı kesimden söz edilebiliriz; bunlar,
futbolun önde gelen unsurlarından olan kulüplerin yanı sıra bu
büyülü oyunu geniş kitlelere aktarmakla görevli olan medya ve
düzenlemeleri gerçekleştiren federasyonlar ki küresel dünyada
buraya ülkelerin futbol federasyonlarının yanı sıra UEFA ve
FIFA’yı da dâhil etmemiz gerekmektedir ve son olarak oyunun en
önemli aktörleri taraftarlar ya da endüstriyel futbol sonrası
müşterilerdir.
Endüstrileşen
futbol, televizyonun elinde yeni bir biçime sokulmakta ve
gerçekliğinden uzaklaştırılmak suretiyle taraftarlar üzerindeki
etkisi farklı biçimlerde yeniden üretilmektedir. On ikinci adam
yanılsamasıyla beraber taraftarların müşterileşme süreci
hızlandırılmakta, taraftarlık algısı varsayımsal bir kavrama
indirgenmektedir. Endüstriyel futbol anlayışının egemen olduğu
yeni futbol düzeninde paranın oyunun ruhuna attığı gollerin
sayısı her geçen gün daha fazla olmaktadır. Futbol endüstrisi
aracılığı ile yaratılan ekonomik kazancın artmasının ardından
kulüplerin anonim şirketler haline dönüşerek borsaya girmesi
sonrasında, hisse senetleri açısından da dikkat edilmesi gereken
ekonomik bir yapı ve bu yeni dünyanın değerleri ile karşı
karşıyayız. Ruhu olmayan ve her türlü manipülasyona açık hale
getirilen futbol, bir oyun olmanın dışında her şeyle
ilintilendirilen bir yapıya büründürülmüştür. Böylesi bir
yapının şikeden, mafyaya oradan da ekonomik getirilere (hisse
senetleri, naklen yayın gelirleri vb.) uzanması ve bu yapılarla
ilgilenmesi tesadüf olmayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder